KÜBA GEZİ YAZISI

KÜBA

Zamanın Adeta Durduğu Ülke

Adımını attığınız andan itibaren zaman yolculuğuna çıkmışsınız hissini uyandıran enerjisi çok keyifli, Karayipler’de bulunan bir ada ülkesidir Küba. 1955’li 60’lı yıllardan kalma arabaları ve dokusuyla, rengarenk cıvıl cıvıl hali, neşeli ve sıcakkanlı halkı ile. Küba, aynı zamanda 1950’li yıllardan itibaren Batista yönetimine karşı çıkan Castro ve arkadaşlarının devrimi gerçekleştirdiği, devrim ve devrimciler ülkesi olarak karşımıza çıkar.

1492 yılında Kristof Kolomb karaya çıktıktan sonra Küba’ya ait olan adada İspanya için hak iddia etmiş. Küba 1898 yılında sona eren İspanya ve Amerika savaşına kadar İspanya’nın bir toprağı olarak kalmış ve 1902 yılında ABD’den resmi olarak bağımsızlığını kazanmıştır.

Küba adası dünyadaki en büyük 13. Ada konumundadır. 1982 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültürel Miras listesine eklenmiştir. Ekvatora oldukça yakındır ve bundan dolayı yıl boyu sıcak, yazları bol yağışlı ılıman bir tropikal iklime sahiptir.

Küba’da halkın hemen hepsi okur yazardır. Neredeyse ülkenin her köşesinden gelen müziği hareketli, enerjik, coşkulu eserlerden oluşur. Halka ve devletçiliğe dayalı bir yönetim olduğundan taksiler, lokantalar, kafeler, oteller kısacası her şey devlete aittir.

HAVANA

Küba’da ilk durağımız Havana oldu. Havana, İspanyollar tarafından kurulmuş olup, Küba’nın en büyük şehri ve aynı zamanda ülkenin başkenti konumundadır. İspanyol krallarının, Güney Amerika’daki sömürgelerinden Avrupa’ya taşıdıkları altın, gümüş, değerli taşlar, baharat ve daha nice değerli malı aktarma limanı olarak işlev görmüş.

Sömürgecilerin baskı ve sömürüsü, salgın hastalıklar, açlık ve göçler yerli nüfusu yok etmiş ve onların yerini İspanya’dan gelen sömürgeciler almış. 18. yy’ dan itibaren ise, hayvancılığın, tütün ve şekerkamışı üretiminin artırılması sonucu işgücü için Afrika’dan çok sayıda köle getirilmesi, ada nüfusunda değişim yaratmış. Bu arada ABD’li işadamları şeker üretiminde ve ticaretinde güç kazanmaya başlamış ve aynı anda da İspanyollara karşı özerklik talebiyle savaş başlatılmış. 1895’de ABD’nin de İspanyollara savaş açmasıyla adadaki İspanyol hakimiyeti sona ermiş ama bu sefer de örtülü ABD sömürüsü başlamış.

Havana’da; ünlü Capitol binasına uğrayarak tarihi merkeze doğru yolumuza devam ettik.  Plaza de Armas, Plaza de la Catedral, Plaza Vieja ve Plaza de San Francisco de Asiz başta olarak eski sokakları gezdik. La Bodeguita del Medio ve Floridita Bar’ında ünlü Ernest Hemingway’i hatırladık, heykeli ile fotolar çekildik. ATATÜRK büstünü ziyaret ettik ve kilometrelerce uzak bir ülkede Atatürk’ün büstünü görmek ayrıca gurur verici oldu her birimiz için.  Havana’da hemen hemen her kafede, sokakta, barda, otelde ve restoranda amatör müzik gruplarına rastlamak mümkün. Bir de sizi habersiz çizen sempatik sokak ressamlarına.

Ve elbette o geçmişin izlerini taşıyan şahane arabalarla bizler de bir saatlik Havana turumuzu yaptık.  Böylelikle zamanda yolculuğu tam anlamıyla yaşamış olduk.

CIENFUEGOS

1819 yılında Fransızlar tarafından kurulan ve Fransız mimarisine sahip, UNESCO dünya mirası listesindeki CIENFUEGOS kentininde meydanı ve eski Tiyatroyu ziyaret ettik.

Küba’da 1920’li, 30’lu, 40’lı, 50’li yıllarda; lüks oteller, tiyatrolar, eğlence yerleri, kulüpler, güzel meydanlar, parklar ortaya çıkmış. Ancak, şehirli halk ve köylüler, sefalet içerisindeymiş. Bu da devrimin şartlarını hazırlamış. 1959’daki devrimden sonra hükümet, hem kentlerde, hem kırsalda bütün özel mülklere ve büyük arazilere el koymuş. Havana’daki mimari miras devletin eline geçmiş, evlere yoksul aileler yerleştirilmiş.

TRINIDAD

Yağmurda tanıştığımız Arnavut kaldırımlarıyla ünlü Trinidad; ayrıca büyüledi bizi diyebilirim. Rengarenk evleri ve 1950’li 1960’lı yıllara ait arabaları ile çok çok sevimli bir yerdi. PlazaMayor, Canchánchara Barda özel ve meşhur yöresel kokteylden tattık.

1500’lerden kalan şehir  tüm Latin Amerika’nın en eski yerleşimlerinden. Haiti’deki şeker üretiminde çalışan köleler, isyandan kaçıp buraya yerleşene kadar bu bölgede ciddi bir yerleşim yokmuş. 1800’lerde kurulan şeker değirmenleri sayesinde Trinidad altın çağını yaşamış. 1860’lı yıllarda ise Küba’nın en önemli ekonomi kenti olmuş.

Cıvıl cıvıl, pırıl pırıl insanları, sokaklarında her adımda Latin Amerika müzikleri, içinizi sıcacık yapan rengarenk boyanmış evleri, ardına kadar açık kapıları, sokağa sandalyesini atmış kadınları, erkekleri ile Trinidad, Küba’da kalbimizi bıraktığımız yer olabilir. Küba’daki zaman yolculuğumuzda en sevdiğim yer burasıydı benim özellikle CASA PARTICULAR yani ev konaklaması muhteşem bir deneyim oldu bizim için.

CASA PARTICULAR tüm Küba’da turistlerin konaklaması için uygulanan bir sistem olup, Kübalıların evinin tamamı ya da bir odasını gelen turistlere kiralamasıdır. Hem ekonomilerine katkı olup, hem de pek çok farklı kültürlerle kaynaşma imkanı buldukları bir sistem aslında. Küba’yı daha derinden yaşamak ve hissetmek isteyenler için çok keyifli bir deneyim. Misafirperver Kübalılara konuk olmak bizim için oldukça değerli olup, bizim damak tadımıza uygun hazırlamış oldukları şahane kahvaltılarını ve o güler yüzlerini ise unutamadık..

SANTA CLARA

ERNESTO CHE GUEVARA CHE MÜZESİ

Santa Clara da Zırhlı tren meydanını ziyaret ettikten sonar, görülmesi gereken yerlerin başında PLAZA ERNESTO CHE GUEVARA CHE MÜZESİ geliyor.

Che’nin ve silah arkadaşlarının mezarlarının olduğu kısım gerçekten etkileyiciydi, bu kısma girişte çanta ve fotoğraf makinesi alınması yasaktı. Müze kısmı ise Che’nin yaşamıyla ilgili( kişisel eşyaları, mektuplar, silahlar vb.) her şeyin sergilendiği bir yerdi.

Che Buenos da tıp okuduktan sonra, Guatemala’dayken Başkan Arbenz sosyalist hükümetinin devrilmesine tanık olur.  1954’de Amerika’nın hedefinde olan Küba’da ki Fidel Castro’nun başkaldırısına katılır. Castro ve Che ilk olarak Batista hükümetinin kendi topraklarını imha etmesine el atarak, toprakları Batista’nın askerlerinin elinden alıp tekrar köylüye halka dağıtır.

Bu hareket Che Guevara, Fidel Castro ikilisinin halkın sadakatini kazanmasını sağlar. Böylece halk Batista’ya karşı Guevara Castro’nun yolunda ilerleme kararı alır. 1960’da Fidel Casto ile birlikte Fulgencio Batista’ı alaşağı yapar.Bu güç artık , ”halka birlikte başlatılan devrim” olarak adlandırılır ve bunun adı Küba Devrimidir.

Che Guevara 1961-1965 yılları arasında Fidel Castro başkanlığındaki Küba Cumhuriyeti’nde Sanayi ( Endüstri ) Bakanı olarak görev alır. Ardından Castro’yla arası açılır ve bakanlıktan istifa ederek Bolivya dağlarına çıkan bir gerilla olmaya karar verir. Che idam edildikten sonra Bolivya’da gömülür. Kalıntılarıysa 1997 yılında Küba’ya getirilir.

Zamanın Durduğu Ülke Küba’daki turumuz eşsizdi. Gerek güler yüzlü halkı, gerek pırıl pırıl sokakları, el değmemiş doğası, rengarenk evleri, şahane müzikleri, misafirperverlikleri, Arnavut kaldırımlı sokakları, Havana’daki Atatürk büstü, CASA PARTICULAR ev konaklaması, 50’li 60’lı yıllardan kalan arabalar ile yaptığımız seyahati  ile hatıralarıma kazınan Küba’yı hiç unutmayacağım.

 

 

 

 

KÜBA

Zamanın Adeta Durduğu Ülke

Adımını attığınız andan itibaren zaman yolculuğuna çıkmışsınız hissini uyandıran enerjisi çok keyifli, Karayipler’de bulunan bir ada ülkesidir Küba. 1955’li 60’lı yıllardan kalma arabaları ve dokusuyla, rengarenk cıvıl cıvıl hali, neşeli ve sıcakkanlı halkı ile. Küba, aynı zamanda 1950’li yıllardan itibaren Batista yönetimine karşı çıkan Castro ve arkadaşlarının devrimi gerçekleştirdiği, devrim ve devrimciler ülkesi olarak karşımıza çıkar.

1492 yılında Kristof Kolomb karaya çıktıktan sonra Küba’ya ait olan adada İspanya için hak iddia etmiş. Küba 1898 yılında sona eren İspanya ve Amerika savaşına kadar İspanya’nın bir toprağı olarak kalmış ve 1902 yılında ABD’den resmi olarak bağımsızlığını kazanmıştır.

Küba adası dünyadaki en büyük 13. Ada konumundadır. 1982 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültürel Miras listesine eklenmiştir. Ekvatora oldukça yakındır ve bundan dolayı yıl boyu sıcak, yazları bol yağışlı ılıman bir tropikal iklime sahiptir.

Küba’da halkın hemen hepsi okur yazardır. Neredeyse ülkenin her köşesinden gelen müziği hareketli, enerjik, coşkulu eserlerden oluşur. Halka ve devletçiliğe dayalı bir yönetim olduğundan taksiler, lokantalar, kafeler, oteller kısacası her şey devlete aittir.

HAVANA

Küba’da ilk durağımız Havana oldu. Havana, İspanyollar tarafından kurulmuş olup, Küba’nın en büyük şehri ve aynı zamanda ülkenin başkenti konumundadır. İspanyol krallarının, Güney Amerika’daki sömürgelerinden Avrupa’ya taşıdıkları altın, gümüş, değerli taşlar, baharat ve daha nice değerli malı aktarma limanı olarak işlev görmüş.

Sömürgecilerin baskı ve sömürüsü, salgın hastalıklar, açlık ve göçler yerli nüfusu yok etmiş ve onların yerini İspanya’dan gelen sömürgeciler almış. 18. yy’ dan itibaren ise, hayvancılığın, tütün ve şekerkamışı üretiminin artırılması sonucu işgücü için Afrika’dan çok sayıda köle getirilmesi, ada nüfusunda değişim yaratmış. Bu arada ABD’li işadamları şeker üretiminde ve ticaretinde güç kazanmaya başlamış ve aynı anda da İspanyollara karşı özerklik talebiyle savaş başlatılmış. 1895’de ABD’nin de İspanyollara savaş açmasıyla adadaki İspanyol hakimiyeti sona ermiş ama bu sefer de örtülü ABD sömürüsü başlamış.

Havana’da; ünlü Capitol binasına uğrayarak tarihi merkeze doğru yolumuza devam ettik.  Plaza de Armas, Plaza de la Catedral, Plaza Vieja ve Plaza de San Francisco de Asiz başta olarak eski sokakları gezdik. La Bodeguita del Medio ve Floridita Bar’ında ünlü Ernest Hemingway’i hatırladık, heykeli ile fotolar çekildik. ATATÜRK büstünü ziyaret ettik ve kilometrelerce uzak bir ülkede Atatürk’ün büstünü görmek ayrıca gurur verici oldu her birimiz için.  Havana’da hemen hemen her kafede, sokakta, barda, otelde ve restoranda amatör müzik gruplarına rastlamak mümkün. Bir de sizi habersiz çizen sempatik sokak ressamlarına.

Ve elbette o geçmişin izlerini taşıyan şahane arabalarla bizler de bir saatlik Havana turumuzu yaptık.  Böylelikle zamanda yolculuğu tam anlamıyla yaşamış olduk.

CIENFUEGOS

1819 yılında Fransızlar tarafından kurulan ve Fransız mimarisine sahip, UNESCO dünya mirası listesindeki CIENFUEGOS kentininde meydanı ve eski Tiyatroyu ziyaret ettik.

Küba’da 1920’li, 30’lu, 40’lı, 50’li yıllarda; lüks oteller, tiyatrolar, eğlence yerleri, kulüpler, güzel meydanlar, parklar ortaya çıkmış. Ancak, şehirli halk ve köylüler, sefalet içerisindeymiş. Bu da devrimin şartlarını hazırlamış. 1959’daki devrimden sonra hükümet, hem kentlerde, hem kırsalda bütün özel mülklere ve büyük arazilere el koymuş. Havana’daki mimari miras devletin eline geçmiş, evlere yoksul aileler yerleştirilmiş.

TRINIDAD

Yağmurda tanıştığımız Arnavut kaldırımlarıyla ünlü Trinidad; ayrıca büyüledi bizi diyebilirim. Rengarenk evleri ve 1950’li 1960’lı yıllara ait arabaları ile çok çok sevimli bir yerdi. PlazaMayor, Canchánchara Barda özel ve meşhur yöresel kokteylden tattık.

1500’lerden kalan şehir  tüm Latin Amerika’nın en eski yerleşimlerinden. Haiti’deki şeker üretiminde çalışan köleler, isyandan kaçıp buraya yerleşene kadar bu bölgede ciddi bir yerleşim yokmuş. 1800’lerde kurulan şeker değirmenleri sayesinde Trinidad altın çağını yaşamış. 1860’lı yıllarda ise Küba’nın en önemli ekonomi kenti olmuş.

Cıvıl cıvıl, pırıl pırıl insanları, sokaklarında her adımda Latin Amerika müzikleri, içinizi sıcacık yapan rengarenk boyanmış evleri, ardına kadar açık kapıları, sokağa sandalyesini atmış kadınları, erkekleri ile Trinidad, Küba’da kalbimizi bıraktığımız yer olabilir. Küba’daki zaman yolculuğumuzda en sevdiğim yer burasıydı benim özellikle CASA PARTICULAR yani ev konaklaması muhteşem bir deneyim oldu bizim için.

CASA PARTICULAR tüm Küba’da turistlerin konaklaması için uygulanan bir sistem olup, Kübalıların evinin tamamı ya da bir odasını gelen turistlere kiralamasıdır. Hem ekonomilerine katkı olup, hem de pek çok farklı kültürlerle kaynaşma imkanı buldukları bir sistem aslında. Küba’yı daha derinden yaşamak ve hissetmek isteyenler için çok keyifli bir deneyim. Misafirperver Kübalılara konuk olmak bizim için oldukça değerli olup, bizim damak tadımıza uygun hazırlamış oldukları şahane kahvaltılarını ve o güler yüzlerini ise unutamadık..

SANTA CLARA

ERNESTO CHE GUEVARA CHE MÜZESİ

Santa Clara da Zırhlı tren meydanını ziyaret ettikten sonar, görülmesi gereken yerlerin başında PLAZA ERNESTO CHE GUEVARA CHE MÜZESİ geliyor.

Che’nin ve silah arkadaşlarının mezarlarının olduğu kısım gerçekten etkileyiciydi, bu kısma girişte çanta ve fotoğraf makinesi alınması yasaktı. Müze kısmı ise Che’nin yaşamıyla ilgili( kişisel eşyaları, mektuplar, silahlar vb.) her şeyin sergilendiği bir yerdi.

Che Buenos da tıp okuduktan sonra, Guatemala’dayken Başkan Arbenz sosyalist hükümetinin devrilmesine tanık olur.  1954’de Amerika’nın hedefinde olan Küba’da ki Fidel Castro’nun başkaldırısına katılır. Castro ve Che ilk olarak Batista hükümetinin kendi topraklarını imha etmesine el atarak, toprakları Batista’nın askerlerinin elinden alıp tekrar köylüye halka dağıtır.

Bu hareket Che Guevara, Fidel Castro ikilisinin halkın sadakatini kazanmasını sağlar. Böylece halk Batista’ya karşı Guevara Castro’nun yolunda ilerleme kararı alır. 1960’da Fidel Casto ile birlikte Fulgencio Batista’ı alaşağı yapar.Bu güç artık , ”halka birlikte başlatılan devrim” olarak adlandırılır ve bunun adı Küba Devrimidir.

Che Guevara 1961-1965 yılları arasında Fidel Castro başkanlığındaki Küba Cumhuriyeti’nde Sanayi ( Endüstri ) Bakanı olarak görev alır. Ardından Castro’yla arası açılır ve bakanlıktan istifa ederek Bolivya dağlarına çıkan bir gerilla olmaya karar verir. Che idam edildikten sonra Bolivya’da gömülür. Kalıntılarıysa 1997 yılında Küba’ya getirilir.

Zamanın Durduğu Ülke Küba’daki turumuz eşsizdi. Gerek güler yüzlü halkı, gerek pırıl pırıl sokakları, el değmemiş doğası, rengarenk evleri, şahane müzikleri, misafirperverlikleri, Arnavut kaldırımlı sokakları, Havana’daki Atatürk büstü, CASA PARTICULAR ev konaklaması, 50’li 60’lı yıllardan kalan arabalar ile yaptığımız seyahati  ile hatıralarıma kazınan Küba’yı hiç unutmayacağım.